Canliligin yeryüzündeki yasam hikayesinin en hayati ve önemli basamaklarindan biri de baliklarin yaklasik 350 milyon yil önce sudan karaya cikisi ve kendilerini sudan karaya sürüklemeye baslamalaridir.
"Sudan çıkabilmek için balıkların iki sorunu çözmesi gerekliydi. İlki karada sürüklenmeyle ilişkin mekanik problem, ikincisi karaya çıktıklarında da nefes alabilme problemi. Günümüzde Mangrov bataklıklarında yaşayan çamur zıpzıpı ön yüzgeçleri bitişik kemiklere sahip, böylece kendini kaldırabilmek için bunları bacak gibi kullanıyor"
http://www.youtube.com/watch?v=oX4FN...layer_embedded
Yani yukaridaki bir görüse göre baliklarin karada sürüklenebilme ile ilgili mekanik proplemleri cözerken yüzgeclerin karaya gecisle birlikte eszamanli olarak gelisme göstermis olabilecegi düsünülürdü...
Buna ragmen 20 yil önce antropologlarin Grönland'da bulduklari bazi fosillerde bir takim balik türlerinin karaya cikmadan cok daha önce bacaklarinin evrilmis olabilecegini gösterebiliyor. Bu fosil bir tetrapod türü olan Acanthostega ait. Yüzgeclerden yavas yavas bacak olusumuna dair cesitli asama ve evrelerin karsilastirmak ve görmek asagidaki görselde mümkündür.
Bundan sonra henüz bir kac yil önce 2006'da Kuzey Kanada'nın Nunavut bölgesinde bir adada da Edward Daeschler ve ekibi bacaksi yüzgec yapisina sahip olan fosili cok iyi korunmus benzer bir tür daha buldular. Tiktaalik ismini verdikleri bu türde tüm kemiklesme ve bacaklasma gösteren yüzgecin ayrintilarini bulmuslardi. Üstelik tiktaalik ayni zamanda parmak yapisi ve uzantilari olusturabilmis bir ara türdü de.
Bu türün yüzgeclerinde görülen bacak ve parmaklasma ile insan ellerinin ve diger primatlardaki el ve parmak yapisi arasindaki benzerlikler de yan yan gösterildiginde cok iyi fark edilmektedir.
http://www.evrimteorisi.org/index.ph...dir&Itemid=109
İddia 1:Günümüzde veya en yakın tarihte(en uzun 500 sene) sudan karaya çıkmış bir balık türü var mıdır?
Evrim Kuramina göre 500 yil bu olusumun olmasi icin cok kisa bir süre. Evrim Kuramina göre, suda yasayan bir canli türünden karada yasayan diger canli türüne gecis milyonlarca yil sürebilir. Baliklar ve suda yasayan cogu canlilar cevre sartlarinin degismesine bagli olarak tipki bakteriler, virüsler, meyve sinekleri, cicekli bitkiler, insansilar ve bütün diger canlilar gibi evrilirler. Ancak bu canli türleri arasindaki evrimsel degisimin hızı birbirinden oldukca farklidir. Dogal seleksiyona ve cevresel faktörlere bagli olarak kimi zaman daha hizli, kimi zaman daha yavas yürüyebilir. Mesela virüsler sahip olduklari yüksek mutasyon oranlari ve kisa nesiller arasi süreleri nedeniyle, örnegin meyve sineklerine göre yildirim hizi ile evrilirler.
"Öyle ki bir meyve sineği soyu beş ayrı tropik adaya yerleştiğinde ancak yüz binlerce yıl içerisinde beş farklı türe evrilirken, beş ayrı konağı enfekte eden bir HIV virüsünün beş ayrı soya evrilmeleri bir yıldan az sürer."
Baliklarin ve sularda yasayan canlilarin tamamen karasal bir türe dönüsmesi veya artik temelli olarak sulardaki yasami terkedip sadece karalarda yasiyor olmalari da bir anda veya bir kac nesilde olmus bir olay degildir. Yani ilk karaya cikan canlilarda da bu süre 500 yil gibi cok kisa bir süre icinde gelisebilis degil ki bu yüzden bu cagda da son 500 yil icinde herhangi bir su canlisi temellii olarak sulari birakmis ve artik karada yasiyor olabilsin.
Bunun yaninda günümüzde hem karada hem de sularda yasayabilen, hem akcigeri hem de solungaclari olan , yüzgeclerini de ayak yerine kullanabilen yari sucul yari karasal türler vardir. Buna örnek olarak ilk mesajda da adi gecen yügeclerini ayak gibi kullanabilen "çamur zıpzıpı" gibi havada ve suda nefes almasini saglayan gırtlağa, hem akcigere hem de solungaclara sahip, yani hem suda hem de karada soluyabilen bir Afrika tatlisu balik türü verilebilir. Bu balik türü kuraklik yüzünden yasadigi göl kurumuya basladigindan kendini gölün dibindeki camura gömer ve göl tamamen kuruyup yagmurlar yeniden gölü doldurmaya basladiginda kozasindan canlanmaya baslar. Kuraklik süresi icinde bu balik akcigerleriyle solunum yapmak zorundadir. Eger bu baligi etrafini sarmaladigi kurumus topraktan alip bir akvaryuma attigizda balik su icinde canlanmaya ve solungaclariyla nefes alip vermeye baslar.
Neden böylesi bir şeyi sorun haline getirmişler?
Diger bir neden milyonlarca yil önce cok büyük alanlara yayilmis cok sig sularin da bulunmasi ve bu sig sularda canlilarin yasamis olmasi. Yani bu cok sig sularda kara ve su arasindaki cografi sinirlar birbirine derin sularda oldugundan daha yakindi. Mesela yakinlarda derin sular olmadigi icin avlanmasi durumunda avcisindan kurtulabilmek icin can havliyle kendisini kisa bir süre icin sahile atabilen ve bu sekilde kurtulabilen balik türlerinin olusmus olmasi düsünülebilir. Derin sularda oldugunun aksine sig sularda avcilardan korunabilecek ve yumurtalarin saklanabilecegi yerler daha ender oldugundan av-avci iliskisi ve canlilar arasindaki kiyasiya rekabet daha intensif olmus olabilir. Zaman icinde avci balik türleri de onlari yani avlarini takip etmek icin kisa bir müddet de olsa onlarin ardindan kendilerini karaya vurmus olabilir. Bu faktöre bir de sig okyanuslarda da görünen ve etkileri daha cok hissedilebilen gel git faktörü eklenebilir, yani dogal olarak canlilar gel git ile beraber tekrar suyu geri takip etmek icin bir süre de olsa karada bulunmak zorunda kalmis olabilir. Dogal secilimle karada solungaclariyla daha uzun süre kalabilen bireyler hayatta kalmis veya nesillerini daha basarili devam ettirebilmis olabilir. Bu sartlar ve devrelerden sonra sulara biraktiklari yumurtalarini avcilarindan daha iyi koruyabilmek, daha cok yumurtanin canli yetistirmesi ve daha yüksek yasam sansina sahip olabilmek icin gel git dönemi yaklastiginda yumurtalarin gel git etkisiyle geri dönecegini öngördükleri icin önce karaya yumurtlamis da olabilirler. Bu sebeplerden solungaclariyla karada daha cok yasayabilen türlerin nesilleri gelismis ve ilk dönemde hem karada hem de sularda yasayan yari sucul yari karasal türler olusturabilmislerdir (yani kurbagagiller gibi Amphibiler ve yari susal yari karasal diger sürüngen türleri) Bu türler zaman icinde avcilarindan uzak kalmak icin güvenli sahilde ciftlesip karada yumurtlamis ve sadece besin bulabilmek icin sikca sulara girmisler olabilir. Yine zaman icinde avcilari da sularda artik yeteri kadar besin bulamadiklari icin karada solungaclariyla daha uzun süre kalabilen bireyleri basarili sekilde av bulabilmis ve genlerini aktarabilmistir. Solungaclari kara ortami icin yeterli olmayan bireyler ya acliktan ölmüstür, ya da besin sikintisindan cok zayif yetistikleri icin genlerini basarili bir sekilde gelecek nesile veremislerdir. Avlarini karada da takip eden avci türler onlarin ardindan karalarda yasayabilen türlere evrimlesmis olabilecekleri düsünülebilir. Zaman icinde karada yasayan balik türleri tehlikeli sulara daha az giris yapmak icin bitkileri yiyebilen ve bitkilerle de beslenebilen türlere evrilmis de olabilir.
Bu konuda genel olarak fosillerden bilinenler, avlanmayan balik türlerinin karaya ilk cikmis olmasi, avci türlerin ise ardindan daha sonraki dönemlerde karaya gecis yapmis olmalari.
Ek olarak bugün bile avcisindan kacarken okyanuslarda suyun üzerinde olabildigi kadar uzun süre ucabilen ve yüzgeclerinden kanatlar gelistirebilmis olan balik türlerin oldugunu da hatirlatmak gerek.
Dogal ortaminda görüntülenmis ucan balik ve kanatlarina dair enfes bir video (1 dakika 01 saniye)
http://www.youtube.com/watch?v=OmWRCdUw17E
Ilk dörtayakli canlilar (tetrapodlar)
Sudan karaya geçiş, geniş bir yelpazede düşünecek olursak, ne gibi özelliklerin geliştirilmesine ve ortaya çıkmasına neden olmuştur?
Evrim süreci içerisinde sudan karaya geçiş, canlıların dış yapılarında ve fizyolojilerinde birçok yeni mekanizmanın geliştirilmesini gerekli hale getirmiştir. Öncelikle canlı, karada vücut ağırlığını suyun kaldırma kuvveti olmaksızın taşımak zorundadır. Bu yüzden iskelet daha güçlü ve daha gelişmiş bir hale getirilir. Buna bağlı olarak karada, daha etkin bir hareket yeteneği de gereklidir. Çünkü canlı hem besinini aramak durumundadır, hem de karada sayıca daha fazla olan düşmanlarından korunmalıdır. Bu nedenle güçlü üyeler geliştirilir ve hatta bu üyelere çeşitli adaptasyonlar kazandırılır. Tırnak, toynak, pençe gibi oluşumlar ile kanat oluşumu; hem hareket yeteneğini arttırmak, hem de üyelerin daha etkin şekilde kullanılmasını sağlamak için kazanılmıştır. Daha sonra yaşam alanı olarak seçilen farklı ortamlara ve canlının yaşayış şekline bağlı olarak, bu üyelerde çeşitli değişimler (modifikasyonlar) veya körelmeler de görülür. Ancak sadece üyelerin geliştirilmesi de yetmez, buna ek olarak duyular ve duyu organları da geliştirilerek, sinir sistemi daha karmaşık bir hal alır.
Yaşama ortamının değişmesiyle ortaya çıkan bir diğer sorun, vücudun iç dengesinin korunması olacaktır. Öncelikle vücut içi su dengesi önem kazanacak, buna uygun olarak da böbrek yapısı ve boşaltım ürünlerinin niteliği (daha katı olacaklardır) değişecek, ayrıca vücuttan su kaybının önlenmesi için yavaş yavaş çeşitli adaptasyonlar geliştirilecektir. Deri üzerinde bulunan pul, kabuk, bağa, tüy, kıl, saç gibi yapılar sayesinde, vücut ile dış ortam arasındaki su alışverişini düzenlenir. Bu yapılar ayrıca, vücudun ısı dengesinin korunmasında da görevlidir. Balıklarda bulunan pullar da vücudun su ve tuz dengesinin korunmasında görevlidir. Ancak kara yaşamında koşullar çok daha sert ve ani değişiklikler gösterebileceğinden, hem bu tip yapılar hem de düzenleme mekanizmaları karasal canlılarda daha çok gelişir.
Deri altında, çeşitli görevlere sahip olan bezler geliştirilerek, belirli koşullara daha kolay karşı koyulması saptanır. Örneğin; ter ve tuz bezleri gibi yapılar, vücudun iç dengesinin korunmasından sorumludur. Çeşitli yapıdaki zehir ve koku bezleri, hem savunmada hem de tür içi ve türler arası haberleşmede görevlidir. Suda yaşayan canlılarda da bu tip bezler bulunur. Ancak bu son sözü geçenler, kara yaşamında daha fazla ihtiyaç duyulan olgular olduğundan, bezlerin yapısı da daha fazla çeşitlenir ve salgıların özellikleri artar.
Bir diğer sorun, üreme döneminde ortaya çıkar. Suya bağımlı olan canlılarda yumurtalar suya yakın yapıdaki jeller içerisinde suya bırakılırken, karaya geçişte artık böyle bir şans kalmayacaktır. Bunun için de, kendi başının çaresine bakabilen, yani kendi kendini besleyebilen ve koruyabilen bir yumurta oluşturulmalıdır. İşte tam bu noktada, kabuklu ve embriyonik zarlara sahip bir yumurta gelişimi ortaya çıkar. Gerçekten de evrimsel süreç içerisinde gelişen organizasyon düzeyine baktığımızda, hayvanlar aleminde gelişmişlik basamaklarında ilerlendikçe yumurta kabuğunun kalınlaştığını, yumurtanın gittikçe daha dayanıklı bir yapı kazanması sayesinde daha az korunaklı yerlere bırakıldığını, daha sonra yumurta sayısında bir azalmanın gerçekleştiğini, ve en nihayetinde de yumurtadan da vazgeçilip, embriyo gelişiminin annenin vücudu içerisine alındığını görürürüz.
Tabii ki solunum da, bir diğer önemli olaydır. Suyun içerisinde yaşamda, suda çözünmüş olarak bulunan solunum gazları, solungaçlardaki kılcal damarlar yardımıyla vücuda alınır ve dış ortama verilir. Karaya geçişte ise artık atmosferde gaz halinde bulunan oksijene geçiş yapılır ve bu geçiş için de, özel solunum organlarının geliştirilmesi gereklidir. Oksijen ihtiyacının sağlanması ve vücut içerisinde etkin şekilde çevrimi bir anda oluşabilecek kadar kolay bir adaptasyon değildir. Bu nedenle alt karasal gruplarda, deri solunumu, ağız içi solunumu gibi çeşitli yan solunum tipleriyle bu açık kapatılır. Bu arada dolaşım sisteminin yapısı da bir değişim geçirir ve kanın vücudun içerisinde en etkin şekilde dolaşımı için damar ağlarının oluşumu, kalbin odacık yapısı kazanarak oksijence zengin olan ve olmayan kanın birbirinden ayrı tutulması gibi adaptasyonlar kazanılır.
Ayrıca karaya geçiş ile birlikte, gerçek uyku hali ortaya çıkar. Sucul canlılarda "pasif uyku" adı verilen bir uyku görülür. Buna ek olarak, sosyal yaşamın gelişimi ve davranışların çeşitlilik kazanması da, yine karaya geçiş ile birlikte ortaya çıkan evrimsel karakterler arasında sayılabilir.
Balıklarda Solungaçlar Neden Evrilmiştir?
Eger cevabiniz "solumak icin" ise, muhtemelen biyoloji dersinde calismamissiniz demektir.
Yeni bir arastirmaya göre solungaclara dair ilk yapilanmalar baliklarin cevrelerindeki maddelerle bir kimyasal denge saglayabilmeleri icin olustular.
1940'li yillarda baliklarin solumak icin solungac gelistirdiklerini gösteren ilk bilim adami fizyolog August Krogh idi. Günümüzde baliklarin milyonlarca yil icinde gitgide büyüyüp yirticilastikca ilkel solungaclarinda bulunan ve süspansiyon bilesikleri yakalamaya yarayan farinjeyal yariklarin da ayni ölcüde büyümeye ve gitgide kompleks yapilara dönüstüklerini bilinmektedir. Baliklar bu uzun süre icinde süspansiyon bilesikleri yakalamalarini saglayan farinjeyal yarıklari kan damarlariyla zenginlestirmislerdir.
Uzun süre suyun icinde kalan ellerimizin büzüstügü gibi baliklar da bu büzüsmeyi önlemek icin devamli olarak su icinde bulunan sodyum ve potasyum gibi iyonlari alip vermeleri ve degistirmeleri gerekir. Larva baliklari bu iyonlari derileri üzerinden degistokus yapabilmektedirler. Ilk baliklar ise daha ziyade dallanmis bir canak yapilanmasina benzer ilkel solungaclari kullanmak suretiyle bu iyonlari alip verebiliyorlardi.
Devami..
http://news.sciencemag.org/scienceno.../01/15-02.html
"Fishzilla"
Baliklarin yavas yavas sudan karaya nasil gecmis olabilecegine dair bir örnek Fishzilla takma adli Avusturalya'da yasayan "sneakhead" (yilan kafasi) baligi olabilir.
Ağaçlara tırmanabiliyor, karada dört gün boyunca yaşayabiliyor ve önüne çıkan herşeyi yiyor!
Avustralya'da vahşi hayatı inceleyen bilimadamları, "fishzilla" olarak bilinen canavar balığın, kendi doğal ortamında hiçbir rakibi olmadığını, karada da tam dört gün boyunca yaşayabilme kapasitesine sahip olduğunu ve yüzgeçlerini kullanarak yürümeye benzer bir hareket geliştirdiğini hatta ağaca tırmanabilmeyi bile başarabildiği için diğer canlı türleri için büyük bir tehdit olduğunu açıkladılar.
Avustralya'nın Queensland eyaletine kadar gelen balığın, ülkenin diğer bölgelerine geçmesinden endişe ediliyor.
National Geographic tarafından "Fishzilla" olarak adlandırılan "Snakehead" balığı, etobur bir canlı ve boyu bir metreye kadar çıkabiliyor.
http://www.milliyet.com.tr/-fishzill...57/default.htm
Ilk dörtayakli tetrapodomorf canlilarin olusumu
Eusthenopteron
Panderichthys
Tiktaalik
Ilk dörtayakli (tetrapodomorph) canlilarin evrimi
http://en.wikipedia.org/wiki/Tetrapodomorpha
Baliklarin karaya nasil cikmis olabilecegine dair bir kac görsel örnek günümüzden verilebilir..
Yürüyen Köpekbalığı
Bilim adamları, Dünya’nın en yüksek canlı çeşitliliğine sahip, en zengin denizler olarak tanımladığı Papua Yeni Gine’nin maviliklerinde keşfedilen yeni mercan, karides ve balık türlerini basın bülteni ile Dünya’ya duyurdu. Keşfedilen 2 köpekbalığı türünün Epaulette familyasından olduğu, diğer tüm köpekbalığı türlerinden zaman zaman yüzgeçlerini kullanarak yürüme alışkanlığı ile ayrıldığı belirtildi. (Gezenbilir.com)
Yeni bulunan türlerden bir olan yilan baligi, ayaklarini kullarak yürüyerek ilerliyor
nationalgraphic
Cryptobranchidae; dev bir salamandar türü 1,50 m/36 kilo (Japonya)
Hayata solungaclari ile basliyor, 3 yasinda girdikten sonra solungaclari kayboluyor ve bunun yerini alan cigerler, deri ve de bagirsaklari yardimixyla solumaya basliyor.
nationalgeographic
Barbourula kalimantanensis; akcigersiz bir kurbaga türü. Derisiyle solunum yapiyor...(Endonezya)