evrim-gercegi
  Sudan Karaya Geçiş
 

Sudan Karaya Geçiş Nasıl Oldu?

Zaman Sürecinde Evrim: Sudan Karaya Geçiş

 Sudan Karaya Geçiş

En bilinen hayvanlar tetrapodlardır - yani karada yaşayan dört ayaklı omurgalılar. Bu gruba insanlar, hemen hemen evcil hayvanların tümü, ve yabanıl hayvanların çoğu: memeliler, kuşlar, yüzergezerler (ing. "amphibians"), ve sürüngenler dahildir. Oysa ki omurgalıların büyük çoğunluğu tetrapod değil balıktır. Aslında tüm tetrapod türlerinin toplamından çok daha fazla sayıda balık türü vardır. Hatta evrimsel olarak tetrapodlar suyun dışındaki yaşama uyum sağlamış olan balıklar ailesinin yalnızca bir dalı olarak düşünülür.

Sudan karaya olan ilk geçiş 360 milyon yıl önce gerçekleşti. Bu yaşam tarihinde yapılmış olan benzer geçişlerin en zorlularından biriydi. Yüzgeçler nasıl bacaklara dönüştüler? Ve geçiş türleri kuru ortamdan yer çekiminin ezici baskısına değin, kara yaşamının çetin koşullarına nasıl ayak uydurdular?

Tetrapod filolojiBüyütmek için üzerine tılayınız

 
Elpistostejit

Önceleri ilk kara sakinlerinin karaya oturmuş ve giderek kıyıda daha fazla zaman geçirmek üzere evrilmiş, suya yalnızca üremek üzere dönen balıklar olduğu düşünülüyordu. Son 20 yılda paleontologlar bu fikri ters yüz eden fosiller buldular. Grönland'de Acanthostega gibi en eski tetrapodlar, aşağı yukarı 365 milyon yıl önce tamamen gelişmiş parmakları olan bacaklara sahiptiler, ancak havayla karşılaşmış olsa kuruyacak olan dahili yüzgeçlerini korumuşlardı. Bu balıkların karaya çıkmadan çok daha önce bacakları evrilmişti. En eski tetrapodlar evrimlerinin çoğunu daha elverişli olan su ortamında geçirdiler. Karaya çıkma en son aşama olsa gerekti.


 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
tiktaalik fosil
 

Araştırmacılar önceleri tetrapodların atasının elpistostejitler (ing. elpistostegids) olduğunu düşündüler. Bu yaratıklar timsah ya da dev semender gibi görünen ya da davranan devasa ve yırtıcı olan sığ su balıklarıydı. Yuzgeçleri hariç pek çok açıdan tetrapodlara benziyorlardı. Son zamanlara kadar elpistostejitler hakkında bilinenler kötü korunmuş küçük fosil parçacıklarından ibaretti, bu nedenle nasıl bir yaratık olduklarını canlandırmak çok güçtü.

Son bir kaç yıldır Kuzey Kanada'nın Nunavut bölgesinin Ellesmere adasında yapılan keşifler bütün bunları değiştirdi. 2006 yılında Edward Daeschler ve ekibi, tetrapodlara esnek boynundan bacaksı yüzgeç yapısına değin benzerlikleri olan suda yaşayan bir yırtıcı görünümünde ve Tiktaalik dıye adlandırılan bir elpistostejitin olağanüstü iyi korunmuş bir fosilini buldular.

Fosilin analizi açık bir şekilde onun bir ara form olduğunu gösterir: bir balığa göreceli olarak daha hareketli bir kafa yapısı ve boynu vardır, her ne kadar eklemli uzantıları yüzgeç gibi görünse de, tetrapodların parmaklarını andırır.

Büyütmek için üzerine tıklayınız


Tiktaalik'in yalnızca eklemli uzantılarına adanmış bir tez bile vardır. Aşağıdaki şekilde Tiktaalik'in eklemli uzantısı sağdan üçüncüdür, hala atası Panderichthys gibi yüzgeç tarakları olduğu görüldüğü gibi, daha küçük kemiklerin ayrıldığı sağlam kemikli bir eksene sahip olduğu da görülmektedir. Acanthostega'nın parmakları kadar belirgin olmasa da, o yönde bir değişim olduğu açıktır.

 
Tetrapod uzuvlarının evrimi

Bu eklemli uzantılar kolların ve bacakların evrimi hakkında çok şey söyler. Tiktaalik kesinlikle bir kara hayvanı değildi, ama su tabanının üstünde doğrulmasına yardım eden ve hatta bedenini kısmen suyun dışında tutmasına yarayan kaslı ve kemiksi eklemli uzantıları ile kuvvetli bir göğüs kafesine sahipti. Bu eklemli parmakların uzanma, bükülme ve yere dayandığında dışa doğru yayılma yetisi vardı. Bu basit özellik, yani parmakların yayılarak ayak/el temasının yüzey alanını arttırması bugün ellerimizde sahip olduğumuz esnekliğin habercisi olabilir.

tiktaalik eklemli parmak
 

Tiktaalik'in keşfi ve oldukça detaylı analizi tetrapodların evrilmesinden önceki aşamayı göstermekte, ve fosil kayıtlarının her zamanki gibi evrimsel düşünceyle uyum gösteren ne denli sürprizlere gebe olduğunu ortaya koymaktadır.

Referanslar

Daeschler, E. B., Shubin, N. H. & Jenkins, F A. Nature 440, 757–763 (2006). http://www.nature.com/nature/journal...ture04639.html
Shubin, N. H., Daeschler, E. B., & Jenkins, F A. Nature 440, 764–771 (2006).
http://www.nature.com/nature/journal...ture04637.html

Ek kaynaklar

Ahlberg, P. E. & Clack, J. A. Nature 440, 747–749 (2006).
Clack, J. Gaining Ground (Indiana Univ. Press, 2002)
Shubin, N. Your Inner Fish (Allen Lane, 2008)
Gee, H. Deep Time (Fourth Estate, 2000)
Tiktaalik anasayfa:
http://tiktaalik.uchicago.edu
Pharyngula: Tiktaalik makes another gap
Evrim Teorisi: Karaya Doğru Giden Antik Balık
http://www.evrimteorisi.org/?p=452

Yazarların web siteleri


Sudan karaya geçişte en önemli kayıp halka bulundu: Gogonasus 11 Kasım 2006

Nilgün Özbaşaran

Avustralyalı bilim insanları, kara omurgalılarının özelliklerini taşıyan bir balık fosili buldular. 380 milyon yıllık bir geçmişi olan Gogonasus’un, balıkların karaya çıkma sürecindeki en önemli kayıp halka olduğu açıklandı. Yeni fosil ayrıca kara hayvanlarının sanılandan daha önce evrildiğini de kanıtlaması açısından önem taşımakta.

İlk kara hayvanları suda gelişmiştir. Sudan karaya geçiş süreci kuşkusuz evrimsel gelişmelerin en önemli örneklerinden biridir. Bu geçiş sürecini, evrimin yarattığı olağanüstü geçiş biçimlerinde görürüz. Dünyayı değiştiren bu evrim sürecinde çok zorlu değişimler yaşanmıştır.

Mesela gövdenin taşınması, hareket biçimi, kafanın daha iyi hareket ettirilebilmesi için boynun gelişimi, beslenme, soluk alma, üreme vb bu tür değişimler adım adım gerçekleşmiştir. Son yirmi yıl içinde gün ışığına çıkarılan buluntular sayesinde dört ayaklı omurgalı biçiminin (tetrapodlar) suda oluştuğu görüşü yaygınlık kazandı.

Sudan karaya geçişin teorik olarak sığ sularda yani hem yüzmenin hem de yürümenin mümkün olduğu çevrede üç adımda geliştiği tahmin ediliyordu. İlk önce parmaklar (ve tipik tetrapod uzuvları) oluşuyor, daha sonra yürüme yetisi gelişiyor ve hayvanlar son olarak karaya çıkıyordu.

385 milyon yıl önce

Nitekim suda ve karada yaşayan hayvanların özelliklerini taşıyan canlılara ait fosilleri inceleyen uzmanlar, balıkların ilk kez yaklaşık olarak 385 milyon yıl önce sığ sularda "yürümeye" başladıklarını ve aşağı yukarı 365 milyon yıl önce de yüzgeçlerinin parmak olarak evrilmeye başladığını öğrendiler.

Mesela 370-360 milyon yıl önce üst Devoniyen’de yaşadığı bilinen Panderichthys, sudan karaya geçişi simgeleyen iyi örneklerden biridir. Ön yüzgeçleri önemli ölçüde bacağa doğru evrilmeye başlamış olan hayvanın karın yüzgeçlerinden hiçbir değişim saptanmamıştı.

Uzmanlar ön uzuv kemiklerindeki değişimleri ve kemiklerin gövdeye bağlanış biçimini inceleyerek, kas yapısının bedeni kısmen de olsa taşıyacak kadar geliştiğini saptadılar.

Yılan Gibi Sürünüyor

Geçen yılın Aralık ayında Nature dergisinde yayımlanan (Sayı 438, s.1145) bir araştırma yazısı ise daha ilginç bilgiler verdi. Uppsala Üniversitesi bilim kadını Catherine A.Boisvert, Panderichthys’in ön uzuvlarını kullanarak "yılan gibi süründüğünü" açıklamıştı.
/_newsimages/2420006.jpg
Fakat fosildeki asıl dikkat çekici özellik, solungaç bölgesinde yer alan geniş soluk delikleriydi. Aynı üniversiteden Martin Brazeau ve Per Ahlberg, bu deliklerin zamanla işitme organının bir parçası (orta kulak) olarak geliştiğini söylediler yine Nature dergisinde.

Ayrıca hayvanın kafa kemikleri de hem balık hem de kara omurgalıların özelliklerini taşıyordu. Panderichthys bu özelliklerinden dolayı evrim bilimcileri tarafından oluşturulan geçiş tablosundaki önemli bir boşluğu dolduruyordu. Genelde "kayıp halka" olarak tanımlanan bu tür fosillere bu yılın başında bir yenisi daha eklendi.

Tiktaalik Roseae

Kanada’ya bağlı Ellesmere Adalarında bulunan Tiktaalik roseae, Edward Daeschler ve Neil Shubin’in verdiği bilgilere göre, günümüzden 383 ila 375 milyon yıl önce ırmakların sığ sularında yaşıyordu.

Fosilin iskelet yapısından, hayvanın zaman zaman kısa süreler için de olsa karaya çıktığı anlaşılıyordu. Daeschler’in görüşüne göre Tiktaalik, daha çok balık özellikleri taşıyan Panderichthys ve karada yaşamaya başlayan Ichtyostega arasındaki boşluğu doldurabilirdi.

Kısa bir süre önce, geçen yıl Avustralya’nın batısındaki kireçtaşı katmanlarında bulunan ve yaklaşık olarak 380 milyon yıllık olduğu düşünülen bir balık fosilini inceleyen Victoria Müzesi araştırmacısı John Long, fosilin beklenmedik şekilde kara hayvanlarının gelişmiş özelliklerini taşıdığını açıkladı.

Gogonasus, balıklara ait çok sayıda tipik özelliklere sahip olmasına rağmen, kulakları ve uzuvları şaşırtıcı bir şekilde dört ayaklı omurgalılarınkine benzer bir şekilde gelişmiş. Ayrıca ön yüzgeçlerinin iskeleti de kara omurgalılarına benzeyen Tiktaalik fosiliyle aynı özelliklere sahip.

Balıklardan Miras


Son incelemelerle böylece kulakların ve uzuvların, kara omurgalılarına balıklardan "miras" kaldığı anlaşılmış oldu. Gogonasus, sudan karaya geçişi temsil eden en iyi korunagelen fosil diyen araştırmacılar, bir objeyi, yüzlerce farklı açıdan röntgen ışınıyla ışınlayan bilgisayar tomografi aletiyle fosilin üçboyutlu bir görüntüsünü elde etmişler.

Gogonasus da diğer geçiş biçimleri gibi solungacın alt kısmında büyük bir deliğe sahip. Soluk deliği olarak tanımlanan açıklık, günümüz kara omurgalılarındaki orta kulağın öncüsüydü.

Fosilin dikkat çekici diğer bir özelliği de insan ve dört ayaklı hayvanlarda olduğu gibi üst kol kemiği (Humerus), ön kol kemiği (Radius) ve dirsek kemiğinden (Ulna) oluşan bir yüzgeç/bacak yapısına sahip oluşu.

Ayrıca el eklem bağlantıları da gelişmeye başlamış. Bilim adamları hayvanın sığ sularda "sürünmek" ve avının üzerine atlamak için ön uzuvlarından yararlandığını tahmin ediyorlar.

Bedenin Ön Kısmı

"Gogonasus, bir şekilde yüzgeçlerinden destek alarak hareket etmeye başlamış olabilir. Ben ön uzuvların karada yürümekten çok, avın üzerine atlamak için bir tür destek görevini gördüğüne inanıyorum. Yüzgeçleri çok kuvvetli ve kaslı olmalıydı, sonuçta hayvan kendisini arkasıyla değil bedeninin ön kısmıyla öne doğru itiyordu" diye açıklıyor Long.
Bilim adamları son bulgular nedeniyle ilk balıklardan, kara omurgalılara geçişe kadar olan gelişim tablosunun yeniden düzenlenmesi gerektiğini ve Gogonasus’un tetrapodlardan çok tetrapod özellikleri taşıyan Eusthenopteron’lara yakın olduğuna inanıyorlar.

Nitekim Gogonasus’un ön uzuvları amfibilerin birçoğunda olduğu kadar gelişkindi, yani Tiktaalik’in kadar gelişmemişti henüz. Yeni fosili balıktan ayıran özellikleri yeni teknolojilerin yardımıyla aydınlandı. Bilim adamları eğer fosili üçboyutlu olarak inceleme şansını elde etmemiş olsalardı, Gogonasus, sıradan bir balık olarak da sınıflandırılabilirdi.

Sudan Karaya Geçiş

Canliligin yeryüzündeki yasam hikayesinin en hayati ve önemli basamaklarindan biri de baliklarin yaklasik 350 milyon yil önce sudan karaya cikisi ve kendilerini sudan karaya sürüklemeye baslamalaridir.

"Sudan çıkabilmek için balıkların iki sorunu çözmesi gerekliydi. İlki karada sürüklenmeyle ilişkin mekanik problem, ikincisi karaya çıktıklarında da nefes alabilme problemi. Günümüzde Mangrov bataklıklarında yaşayan çamur zıpzıpı ön yüzgeçleri bitişik kemiklere sahip, böylece kendini kaldırabilmek için bunları bacak gibi kullanıyor"
http://www.youtube.com/watch?v=oX4FN...layer_embedded

Yani yukaridaki bir görüse göre baliklarin karada sürüklenebilme ile ilgili mekanik proplemleri cözerken yüzgeclerin karaya gecisle birlikte eszamanli olarak gelisme göstermis olabilecegi düsünülürdü...

Buna ragmen 20 yil önce antropologlarin Grönland'da bulduklari bazi fosillerde bir takim balik türlerinin karaya cikmadan cok daha önce bacaklarinin evrilmis olabilecegini gösterebiliyor. Bu fosil bir tetrapod türü olan Acanthostega ait. Yüzgeclerden yavas yavas bacak olusumuna dair cesitli asama ve evrelerin karsilastirmak ve görmek asagidaki görselde mümkündür.



Bundan sonra henüz bir kac yil önce 2006'da Kuzey Kanada'nın Nunavut bölgesinde bir adada da Edward Daeschler ve ekibi bacaksi yüzgec yapisina sahip olan fosili cok iyi korunmus benzer bir tür daha buldular. Tiktaalik ismini verdikleri bu türde tüm kemiklesme ve bacaklasma gösteren yüzgecin ayrintilarini bulmuslardi. Üstelik tiktaalik ayni zamanda parmak yapisi ve uzantilari olusturabilmis bir ara türdü de.

Bu türün yüzgeclerinde görülen bacak ve parmaklasma ile insan ellerinin ve diger primatlardaki el ve parmak yapisi arasindaki benzerlikler de yan yan gösterildiginde cok iyi fark edilmektedir.


http://www.evrimteorisi.org/index.ph...dir&Itemid=109

 

 

İddia 1:Günümüzde veya en yakın tarihte(en uzun 500 sene) sudan karaya çıkmış bir balık türü var mıdır?

Evrim Kuramina göre 500 yil bu olusumun olmasi icin cok kisa bir süre. Evrim Kuramina göre, suda yasayan bir canli türünden karada yasayan diger canli türüne gecis milyonlarca yil sürebilir. Baliklar ve suda yasayan cogu canlilar cevre sartlarinin degismesine bagli olarak tipki bakteriler, virüsler, meyve sinekleri, cicekli bitkiler, insansilar ve bütün diger canlilar gibi evrilirler. Ancak bu canli türleri arasindaki evrimsel degisimin hızı birbirinden oldukca farklidir. Dogal seleksiyona ve cevresel faktörlere bagli olarak kimi zaman daha hizli, kimi zaman daha yavas yürüyebilir. Mesela virüsler sahip olduklari yüksek mutasyon oranlari ve kisa nesiller arasi süreleri nedeniyle, örnegin meyve sineklerine göre yildirim hizi ile evrilirler.

"Öyle ki bir meyve sineği soyu beş ayrı tropik adaya yerleştiğinde ancak yüz binlerce yıl içerisinde beş farklı türe evrilirken, beş ayrı konağı enfekte eden bir HIV virüsünün beş ayrı soya evrilmeleri bir yıldan az sürer."

Baliklarin ve sularda yasayan canlilarin tamamen karasal bir türe dönüsmesi veya artik temelli olarak sulardaki yasami terkedip sadece karalarda yasiyor olmalari da bir anda veya bir kac nesilde olmus bir olay degildir. Yani ilk karaya cikan canlilarda da bu süre 500 yil gibi cok kisa bir süre icinde gelisebilis degil ki bu yüzden bu cagda da son 500 yil icinde herhangi bir su canlisi temellii olarak sulari birakmis ve artik karada yasiyor olabilsin.

Bunun yaninda günümüzde hem karada hem de sularda yasayabilen, hem akcigeri hem de solungaclari olan , yüzgeclerini de ayak yerine kullanabilen yari sucul yari karasal türler vardir. Buna örnek olarak ilk mesajda da adi gecen yügeclerini ayak gibi kullanabilen "çamur zıpzıpı" gibi havada ve suda nefes almasini saglayan gırtlağa, hem akcigere hem de solungaclara sahip, yani hem suda hem de karada soluyabilen bir Afrika tatlisu balik türü verilebilir. Bu balik türü kuraklik yüzünden yasadigi göl kurumuya basladigindan kendini gölün dibindeki camura gömer ve göl tamamen kuruyup yagmurlar yeniden gölü doldurmaya basladiginda kozasindan canlanmaya baslar. Kuraklik süresi icinde bu balik akcigerleriyle solunum yapmak zorundadir. Eger bu baligi etrafini sarmaladigi kurumus topraktan alip bir akvaryuma attigizda balik su icinde canlanmaya ve solungaclariyla nefes alip vermeye baslar.

İddia 2:Balıklar sudan karaya çıkmayı neden ihtiyaç hissetmişler?
Neden böylesi bir şeyi sorun haline getirmişler?

 

Bunun icin birden cok nedenler olabilir. Bugün cok derin sularda denizin altindaki kumlarin icindeki canlilarla beslenen , deniz dibini kaziyan ve yüzmek gibi besin bulabilmek icin deniz dibinde yürümek ve sürünmek zorunda olan baliklar vardir. Bu baliklar da yüzgeclerini bacak gibi kullanabilen, karaya cikan ilk omurgali hayvanlarin kol ve bacaklariyla cok yakin benzerlik tasiyan, kemikleri tarafindan destekli etli bitime sahip yüzgecleri bulunur.

Diger bir neden milyonlarca yil önce cok büyük alanlara yayilmis cok sig sularin da bulunmasi ve bu sig sularda canlilarin yasamis olmasi. Yani bu cok sig sularda kara ve su arasindaki cografi sinirlar birbirine derin sularda oldugundan daha yakindi. Mesela yakinlarda derin sular olmadigi icin avlanmasi durumunda avcisindan kurtulabilmek icin can havliyle kendisini kisa bir süre icin sahile atabilen ve bu sekilde kurtulabilen balik türlerinin olusmus olmasi düsünülebilir. Derin sularda oldugunun aksine sig sularda avcilardan korunabilecek ve yumurtalarin saklanabilecegi yerler daha ender oldugundan av-avci iliskisi ve canlilar arasindaki kiyasiya rekabet daha intensif olmus olabilir. Zaman icinde avci balik türleri de onlari yani avlarini takip etmek icin kisa bir müddet de olsa onlarin ardindan kendilerini karaya vurmus olabilir. Bu faktöre bir de sig okyanuslarda da görünen ve etkileri daha cok hissedilebilen gel git faktörü eklenebilir, yani dogal olarak canlilar gel git ile beraber tekrar suyu geri takip etmek icin bir süre de olsa karada bulunmak zorunda kalmis olabilir. Dogal secilimle karada solungaclariyla daha uzun süre kalabilen bireyler hayatta kalmis veya nesillerini daha basarili devam ettirebilmis olabilir. Bu sartlar ve devrelerden sonra sulara biraktiklari yumurtalarini avcilarindan daha iyi koruyabilmek, daha cok yumurtanin canli yetistirmesi ve daha yüksek yasam sansina sahip olabilmek icin gel git dönemi yaklastiginda yumurtalarin gel git etkisiyle geri dönecegini öngördükleri icin önce karaya yumurtlamis da olabilirler. Bu sebeplerden solungaclariyla karada daha cok yasayabilen türlerin nesilleri gelismis ve ilk dönemde hem karada hem de sularda yasayan yari sucul yari karasal türler olusturabilmislerdir (yani kurbagagiller gibi Amphibiler ve yari susal yari karasal diger sürüngen türleri) Bu türler zaman icinde avcilarindan uzak kalmak icin güvenli sahilde ciftlesip karada yumurtlamis ve sadece besin bulabilmek icin sikca sulara girmisler olabilir. Yine zaman icinde avcilari da sularda artik yeteri kadar besin bulamadiklari icin karada solungaclariyla daha uzun süre kalabilen bireyleri basarili sekilde av bulabilmis ve genlerini aktarabilmistir. Solungaclari kara ortami icin yeterli olmayan bireyler ya acliktan ölmüstür, ya da besin sikintisindan cok zayif yetistikleri icin genlerini basarili bir sekilde gelecek nesile veremislerdir. Avlarini karada da takip eden avci türler onlarin ardindan karalarda yasayabilen türlere evrimlesmis olabilecekleri düsünülebilir. Zaman icinde karada yasayan balik türleri tehlikeli sulara daha az giris yapmak icin bitkileri yiyebilen ve bitkilerle de beslenebilen türlere evrilmis de olabilir.

Bu konuda genel olarak fosillerden bilinenler, avlanmayan balik türlerinin karaya ilk cikmis olmasi, avci türlerin ise ardindan daha sonraki dönemlerde karaya gecis yapmis olmalari.

Ek olarak bugün bile avcisindan kacarken okyanuslarda suyun üzerinde olabildigi kadar uzun süre ucabilen ve yüzgeclerinden kanatlar gelistirebilmis olan balik türlerin oldugunu da hatirlatmak gerek.

Dogal ortaminda görüntülenmis ucan balik ve kanatlarina dair enfes bir video (1 dakika 01 saniye)
http://www.youtube.com/watch?v=OmWRCdUw17E

Ilk dörtayakli canlilar (tetrapodlar)

 

Sudan karaya geçiş, geniş bir yelpazede düşünecek olursak, ne gibi özelliklerin geliştirilmesine ve ortaya çıkmasına neden olmuştur?

Evrim süreci içerisinde sudan karaya geçiş, canlıların dış yapılarında ve fizyolojilerinde birçok yeni mekanizmanın geliştirilmesini gerekli hale getirmiştir. Öncelikle canlı, karada vücut ağırlığını suyun kaldırma kuvveti olmaksızın taşımak zorundadır. Bu yüzden iskelet daha güçlü ve daha gelişmiş bir hale getirilir. Buna bağlı olarak karada, daha etkin bir hareket yeteneği de gereklidir. Çünkü canlı hem besinini aramak durumundadır, hem de karada sayıca daha fazla olan düşmanlarından korunmalıdır. Bu nedenle güçlü üyeler geliştirilir ve hatta bu üyelere çeşitli adaptasyonlar kazandırılır. Tırnak, toynak, pençe gibi oluşumlar ile kanat oluşumu; hem hareket yeteneğini arttırmak, hem de üyelerin daha etkin şekilde kullanılmasını sağlamak için kazanılmıştır. Daha sonra yaşam alanı olarak seçilen farklı ortamlara ve canlının yaşayış şekline bağlı olarak, bu üyelerde çeşitli değişimler (modifikasyonlar) veya körelmeler de görülür. Ancak sadece üyelerin geliştirilmesi de yetmez, buna ek olarak duyular ve duyu organları da geliştirilerek, sinir sistemi daha karmaşık bir hal alır.

Yaşama ortamının değişmesiyle ortaya çıkan bir diğer sorun, vücudun iç dengesinin korunması olacaktır. Öncelikle vücut içi su dengesi önem kazanacak, buna uygun olarak da böbrek yapısı ve boşaltım ürünlerinin niteliği (daha katı olacaklardır) değişecek, ayrıca vücuttan su kaybının önlenmesi için yavaş yavaş çeşitli adaptasyonlar geliştirilecektir. Deri üzerinde bulunan pul, kabuk, bağa, tüy, kıl, saç gibi yapılar sayesinde, vücut ile dış ortam arasındaki su alışverişini düzenlenir. Bu yapılar ayrıca, vücudun ısı dengesinin korunmasında da görevlidir. Balıklarda bulunan pullar da vücudun su ve tuz dengesinin korunmasında görevlidir. Ancak kara yaşamında koşullar çok daha sert ve ani değişiklikler gösterebileceğinden, hem bu tip yapılar hem de düzenleme mekanizmaları karasal canlılarda daha çok gelişir.

Deri altında, çeşitli görevlere sahip olan bezler geliştirilerek, belirli koşullara daha kolay karşı koyulması saptanır. Örneğin; ter ve tuz bezleri gibi yapılar, vücudun iç dengesinin korunmasından sorumludur. Çeşitli yapıdaki zehir ve koku bezleri, hem savunmada hem de tür içi ve türler arası haberleşmede görevlidir. Suda yaşayan canlılarda da bu tip bezler bulunur. Ancak bu son sözü geçenler, kara yaşamında daha fazla ihtiyaç duyulan olgular olduğundan, bezlerin yapısı da daha fazla çeşitlenir ve salgıların özellikleri artar.

Bir diğer sorun, üreme döneminde ortaya çıkar. Suya bağımlı olan canlılarda yumurtalar suya yakın yapıdaki jeller içerisinde suya bırakılırken, karaya geçişte artık böyle bir şans kalmayacaktır. Bunun için de, kendi başının çaresine bakabilen, yani kendi kendini besleyebilen ve koruyabilen bir yumurta oluşturulmalıdır. İşte tam bu noktada, kabuklu ve embriyonik zarlara sahip bir yumurta gelişimi ortaya çıkar. Gerçekten de evrimsel süreç içerisinde gelişen organizasyon düzeyine baktığımızda, hayvanlar aleminde gelişmişlik basamaklarında ilerlendikçe yumurta kabuğunun kalınlaştığını, yumurtanın gittikçe daha dayanıklı bir yapı kazanması sayesinde daha az korunaklı yerlere bırakıldığını, daha sonra yumurta sayısında bir azalmanın gerçekleştiğini, ve en nihayetinde de yumurtadan da vazgeçilip, embriyo gelişiminin annenin vücudu içerisine alındığını görürürüz.

Tabii ki solunum da, bir diğer önemli olaydır. Suyun içerisinde yaşamda, suda çözünmüş olarak bulunan solunum gazları, solungaçlardaki kılcal damarlar yardımıyla vücuda alınır ve dış ortama verilir. Karaya geçişte ise artık atmosferde gaz halinde bulunan oksijene geçiş yapılır ve bu geçiş için de, özel solunum organlarının geliştirilmesi gereklidir. Oksijen ihtiyacının sağlanması ve vücut içerisinde etkin şekilde çevrimi bir anda oluşabilecek kadar kolay bir adaptasyon değildir. Bu nedenle alt karasal gruplarda, deri solunumu, ağız içi solunumu gibi çeşitli yan solunum tipleriyle bu açık kapatılır. Bu arada dolaşım sisteminin yapısı da bir değişim geçirir ve kanın vücudun içerisinde en etkin şekilde dolaşımı için damar ağlarının oluşumu, kalbin odacık yapısı kazanarak oksijence zengin olan ve olmayan kanın birbirinden ayrı tutulması gibi adaptasyonlar kazanılır.

Ayrıca karaya geçiş ile birlikte, gerçek uyku hali ortaya çıkar. Sucul canlılarda "pasif uyku" adı verilen bir uyku görülür. Buna ek olarak, sosyal yaşamın gelişimi ve davranışların çeşitlilik kazanması da, yine karaya geçiş ile birlikte ortaya çıkan evrimsel karakterler arasında sayılabilir.

Balıklarda Solungaçlar Neden Evrilmiştir?

Eger cevabiniz "solumak icin" ise, muhtemelen biyoloji dersinde calismamissiniz demektir.

Yeni bir arastirmaya göre solungaclara dair ilk yapilanmalar baliklarin cevrelerindeki maddelerle bir kimyasal denge saglayabilmeleri icin olustular.

1940'li yillarda baliklarin solumak icin solungac gelistirdiklerini gösteren ilk bilim adami fizyolog August Krogh idi. Günümüzde baliklarin milyonlarca yil icinde gitgide büyüyüp yirticilastikca ilkel solungaclarinda bulunan ve süspansiyon bilesikleri yakalamaya yarayan farinjeyal yariklarin da ayni ölcüde büyümeye ve gitgide kompleks yapilara dönüstüklerini bilinmektedir. Baliklar bu uzun süre icinde süspansiyon bilesikleri yakalamalarini saglayan farinjeyal yarıklari kan damarlariyla zenginlestirmislerdir.

Uzun süre suyun icinde kalan ellerimizin büzüstügü gibi baliklar da bu büzüsmeyi önlemek icin devamli olarak su icinde bulunan sodyum ve potasyum gibi iyonlari alip vermeleri ve degistirmeleri gerekir. Larva baliklari bu iyonlari derileri üzerinden degistokus yapabilmektedirler. Ilk baliklar ise daha ziyade dallanmis bir canak yapilanmasina benzer ilkel solungaclari kullanmak suretiyle bu iyonlari alip verebiliyorlardi.

Devami..
http://news.sciencemag.org/scienceno.../01/15-02.html

"Fishzilla"

Baliklarin yavas yavas sudan karaya nasil gecmis olabilecegine dair bir örnek Fishzilla takma adli Avusturalya'da yasayan "sneakhead" (yilan kafasi) baligi olabilir.

Ağaçlara tırmanabiliyor, karada dört gün boyunca yaşayabiliyor ve önüne çıkan herşeyi yiyor!



Avustralya'da vahşi hayatı inceleyen bilimadamları, "fishzilla" olarak bilinen canavar balığın, kendi doğal ortamında hiçbir rakibi olmadığını, karada da tam dört gün boyunca yaşayabilme kapasitesine sahip olduğunu ve yüzgeçlerini kullanarak yürümeye benzer bir hareket geliştirdiğini hatta ağaca tırmanabilmeyi bile başarabildiği için diğer canlı türleri için büyük bir tehdit olduğunu açıkladılar.
Avustralya'nın Queensland eyaletine kadar gelen balığın, ülkenin diğer bölgelerine geçmesinden endişe ediliyor.
National Geographic tarafından "Fishzilla" olarak adlandırılan "Snakehead" balığı, etobur bir canlı ve boyu bir metreye kadar çıkabiliyor.
http://www.milliyet.com.tr/-fishzill...57/default.htm

Ilk dörtayakli tetrapodomorf canlilarin olusumu

Eusthenopteron


Panderichthys


Tiktaalik


Ilk dörtayakli (tetrapodomorph) canlilarin evrimi


http://en.wikipedia.org/wiki/Tetrapodomorpha


Baliklarin karaya nasil cikmis olabilecegine dair bir kac görsel örnek günümüzden verilebilir..

Yürüyen Köpekbalığı


Bilim adamları, Dünya’nın en yüksek canlı çeşitliliğine sahip, en zengin denizler olarak tanımladığı Papua Yeni Gine’nin maviliklerinde keşfedilen yeni mercan, karides ve balık türlerini basın bülteni ile Dünya’ya duyurdu. Keşfedilen 2 köpekbalığı türünün Epaulette familyasından olduğu, diğer tüm köpekbalığı türlerinden zaman zaman yüzgeçlerini kullanarak yürüme alışkanlığı ile ayrıldığı belirtildi. (
Gezenbilir.com)


Yeni bulunan türlerden bir olan yilan baligi, ayaklarini kullarak yürüyerek ilerliyor

nationalgraphic

Cryptobranchidae; dev bir salamandar türü 1,50 m/36 kilo (Japonya)
Hayata solungaclari ile basliyor, 3 yasinda girdikten sonra solungaclari kayboluyor ve bunun yerini alan cigerler, deri ve de bagirsaklari yardimixyla solumaya basliyor.

nationalgeographic

Barbourula kalimantanensis; akcigersiz bir kurbaga türü. Derisiyle solunum yapiyor...(Endonezya)

 
 
 
  Bugün 7 ziyaretçi (10 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol